Pırlanta Nedir? Oluşum ve Tarihsel Serüveni
Pırlanta, hammaddesi elmas madeni olan elmasın kesilerek şekil verilmesiyle ortaya çıkan değerli bir taştır. Minerallerin dünyasında öne çıkma nedenleri arasında karakteristik kimyasal bileşimi ve kristal yapısı vardır. Yaklaşık olarak %99.95 karbon olan pırlantanın kalan %0.05’lik kısmındaki elementler, pırlantanın rengini ya da şeklini etkileyebilir.
Pırlanta, izometrik bir kristal yapıya sahip olduğu için çok sert bir maddedir. Yeryüzündeki en sert madde olan pırlantayı çizmek için ancak bir başka pırlanta kullanabilirsin. Peki, hiç pırlantanın nasıl keşfedildiğini ve tarihsel yolculuğunu merak ettin mi? Pırlanta hakkında bilmen gereken önemli özellikleri ve tarih içerisindeki serüvenini senin için hazırladık.
Pırlanta Hakkında Bilmeniz Gerekenler
Pırlantanın şekli, boyutu ve kalitesi pek çok farklı modellerde bulunur. Fakat her pırlantanın taşıdığı değer, özellikler bakımından kendine hastır. Pırlantanın benzersizliği temelde boyutu, rengi, şekli ve iç yapısıyla ilgilidir.
Pırlantanın doğru değerlendirilmesi 4C adı verilen uluslararası bir standart çerçevesinde yapılır. Bu sistem 1950’li yıllarda GIA tarafından geliştirilmiştir. 4C sisteminin dayandığı dört temel unsur; renk, kesim, berraklık ve karat ağırlığıdır. Bu dört kriter, pırlantanın değerinin belirlenmesine ve yorum yapılmasına olanak sağlayan evrensel bir dil yaratır.
Renk
Pırlantalar arasında hafif ton farklılıkları gözlemlemek mümkündür. Bu renk farklılıkla genellikle çıplak gözle ayırt edilemeyecek düzeydedir. Ancak renk farklılıkları pırlantanın değerinin değişmesine etkendir. Aynı berraklık düzeyine, ağırlığa ve kesime sahip iki pırlanta; renk tonları sebebiyle birbirinden farklı değerler taşır.
Uluslararası pırlanta renk skalasında adlandırılan renk tonları D harfinden Z’ye kadar uzanır. Bu renk kategorizasyonu şu şekildedir:
-
D-F: Renksiz (en nadir ve en değerli)
-
G-J: Neredeyse renksiz
-
K-M: Hafif sarı tonlu
-
N-Z: Belirgin sarı/kahverengi tonlu
Berraklık
Bir pırlantanın değerini belirleyen en önemli unsurlardan biri berraklığıdır. Doğada mutlak mükemmelliği yakalamak, nadirliği ifade eder. Pırlantaların da iç yapılarında bazı yüzeylerinde izler ve lekeler var olabilir. Pırlantaların taşıdığı lekeler, iç ve dış bölgelerde görünebilir. İç yapılarda inklüzyonlar ve dış yüzeylerde lekelerle karşılaşılabilir. Bu izlerin oranı pırlantanın berraklık özellikleri ifade eder. Bu sayede de pırlantanın netliği tespit edilebilir.
Pırlantanın dış yüzeyinde karşılaşılabilen lekeler, kendini çentik ya da çizik şeklinde gösterebilir. İnklüzyon yani pırlantanın iç yüzeyindeki izler aslında pırlantanın içindeki yabancı kristaller, çatlaklar ya da boşluklardır. Bunlardan bazılarının yüzeye kadar ulaşıp taşın görüntüsünü etkilediğini söylemek mümkündür.
Bazı elmas madenlerinin oluşumu sırasında içerisinde minik kristal parçaları sıkışıp kalabilir. Elmas pırlanta haline getirildiğinde bile bu izler kalıcı olabilir. Fakat her bir iz, pırlantanın eşsiz görüntüsüne bir katkı niteliğindedir.
Pırlantanın sahip olduğu berraklık, nadirliğiyle direkt alakalıdır. Çünkü pırlantada ne kadar az kusur varsa o kadar değerlidir. Ayrıca izlerin taşın neresinde konumlandığı da önemli olabilir. Örneğin inklüzyonun taşın yan tarafında kalması, tam ortada olmasından daha az etki yaratabilir.
Berraklık düzeyi de çeşitli harflerle belirlenir. Berraklık düzeyini ifade eden on bir kademeli sistem şöyledir:
-
I1-I2-I3 (Included)
-
SI1-SI2 (Slightly Included)
-
VS1-VS2 (Very Slightly Included)
-
VVS1-VVS2 (Very Very Slightly Included)
-
IF (Internally Flawless)
-
F (Flawless)
Pırlantanın berraklığı sadece yüzeylerine göre değerlendirilmez. Derinliklerine kadar incelemeler yapılır ve berraklığın derecelendirilmesi temelde beş unsura dayanır. Bunlar arasında kusurun türü/yapısı, gözlemlenen kusur sayısı, kusurun büyüklüğü, kapanımın taş üzerindeki yeri ve kusurun görünürlüğü etkileyen kontrastıdır.
Kesim
Bir elmasın kesimi aslında pırlanta taşı nedir sorusunun cevabını verir. Ustalıkla kesilmiş elmas madeni ortaya muhteşem güzelliklerde pırlantalar çıkmasını sağlar. Pırlantanın ışıkla temas ettiği an, parlaklığı belirginleşir. Cut işleminin iyi yapılmış olması, ışığın pırlantanın içinden geçip geri yansımasını ve canlılığını meydana çıkarır.
Pırlantanın parlak görünmesinin altında üç optik etki yatar. Bunlar; parlaklık, ateş ve ışıltıdır. Parlaklık, beyaz ışık yansımalarını ifade ederken ateş ise renk parlamalarını belirtir. Işıltı ise karanlık ve aydınlık alanların hareketli kontrastını ifade eder. Yüzeydeki fasetlerin boyutu, cilası ve düzeni bu üç etkiyi birlikte yansıtır. Özellikle yuvarlak kesim pırlantalar, bu açıdan en çok ilgi görenlerdendir.
Pırlantanın standart yuvarlak dışında kesim şekilleri de vardır. Farklı zevklere hitap eden kesim şekilleri pırlantanın çeşitli zevklere göre seçilmesine olanak tanır. Standart yuvarlak kesim hariç diğer kesim çeşitlerine fantezi kesim denir. Bu şekiller şunlardır:
-
Prenses
-
Damla
-
Oval
-
Markiz
-
Zümrüt
-
Kalp
Karat
Pırlantanın karat ağırlığı, fiziksel ağırlığını ifade eder. Değerli taşlara özgü bir ölçü birimi olan karat, uluslararası bir standarda sahiptir. Bir metrik karat, 200 miligram/0.2 gram olarak tanımlanır.
İki farklı pırlanta aynı karatta olsa bile değerli olma düzeyi diğer etkenlere göre değişebilir. Çünkü pırlantanın ederi, sadece karat ağırlığıyla ölçülmez. Karat ağırlığının yanında diğer 3C de vardır. Yani renk, cut ve berraklık da değerlendirmede önemlidir. Fakat tüm bunlara rağmen karatın rolü de büyüktür. Aynı kalitede olan iki pırlantanın büyük olanı, daha nadir ve değerli sayılır.
Elmas madeni doğada büyük kristaller biçiminde nadiren bulunur. Bu da büyük boyuttaki taşları daha değerli kılar. Değerin artmasıyla beraber fiyat da yükselir. Buna örnek vermek gerekirse dört adet 0.25 karatlık pırlanta düşünün. Dört taş toplamda 1 karat etmesine karşın aynı kalitedeki 1 karatlık bir pırlanta daha yüksek fiyatlar taşıyabilir. Çünkü daha büyük ve daha nadir sayılır.
Pırlanta Taşının Geçmişten Günümüze Hikayesi
Pırlantanın tarihi çok köklü olmasıyla uzun bir geçmişe dayanır. Bilinene göre dünyanın elmasla tanışması, Hindistan’da başladı. Hindistan’da insanların ülkelerinin akarsu ve nehirlerinden bu değerli madeni topladığı söylenir.
Bazı tarihçilere göre MÖ 4. yüzyılda Hindistan, elmas ticareti yapmaya başladı. Hindistan’nın sağladığı kaynaklar yine sınırlı derece bir sınıfa ürün sağlamaktaydı. O da Hindistan’ın zengin sınıflarına mensup kişilerdi. Ancak zamanla bu durum değişti, Hint elmasları Venedik’in Orta Çağ pazarlarına yolculuğa çıkan kervanlarla Batı Avrupa’ya ulaştı.
1400’lü yıllarda elmaslar, Avrupa’daki seçkin sınıfların moda aksesuarlarından bir tanesi haline geldi. 1700’lü yıllara gelindiğinde ise Hindistan, elmas kaynaklarını tüketmeye başladı. Bu esnada ise Brezilya’da elmas yatakları keşfedildi.
Brezilya’da altın arayışında olan madenciler, nehirlerde çakılları tararken elmasları keşfetti. Yaklaşık 150 yıldan bile uzun bir zaman aralığında Brezilya elmas pazarına hükmetmekteydi.
Elmas piyasası zamanla değişim geçirdi. Elması en çok tüketen eski yönetici sınıflar, 1700’lerin sonlarına doğru gerilemeye başladı. Fransız Devrimi gibi siyasi olaylar, servetin dağılımında bazı değişimler yarattı. Daha çok talep gören elmas, keşifler sonucu 1800’lerin sonlarında Güney Afrika’da bulundu.
Pırlanta günümüzde çok fazla işlemden geçerek takılara entegre edilir. Bir kuyumcu vitrininde gördüğünüz pırlanta, çok aşamalı bir süreçten geçer. Elmas, aşırı sıcaklık ve basıncın birleşmesiyle toprağın derinlerinde meydana gelir. Doğanın kendisinin dışarı attığı veya insanlar tarafından çıkarılan elmas, parlak ve göz alıcı takılara dönüştürülür. Parçalanıp kesilip cilanan pırlantalar çoğu zaman özel günlerin yegane tamamlayıcısı olur.
Sen de Lizay Pırlanta’nın her beğeniye hitap eden pırlanta takılarını keşfedebilirsin. Küpe, kolye, yüzük, bileklik gibi göz alıcı ışıltılara sahip pırlanta takılara hemen sahip olabilirsin.
Kaynaklar
https://www.gia.edu/diamond-history-lore